+90 552 313 84 72 [email protected]

Başkaldırıyı Manifestlemek: İktidarın Son Saldırıları, Mücadelemiz ve Önceliklerimiz -Bahar İmla

Türkiye’de sanatçılar ve kültürel üretim üzerinde artan baskılar artık münferit olaylar olmaktan çıktı; karşımızda sistematik bir susturma politikasının örüntüsü var. Müzik gruplarından dizilere, konserlerden tiyatrolara, dijital platformlardan komedyenlere kadar geniş bir yelpazede yasaklar, gözaltılar, tutuklamalar ve erişim engelleri giderek yoğunlaşıyor. Olaylara tekil pencerelerden baktığımızda sansasyon yaratarak var edilen gündem değiştirme çabasını görsek de, mesele bundan ibaret değil. Topyekun bir şekilde kendinden olmayan herkesi ve her şeyi kıskaca alma; tüm demokratik haklara yönelik saldırı varken kültür alanında da bir istibdad yaratarak korkutma, susturma çabasıyla karşı karşıyayız. Son dönemde metal grubu Sarinvomit’in üyeleri “dini değerlere hakaret” iddiasıyla tutuklandı; Manifest grubunun konseri iptal edilip üyeleri gözaltına alındı. Grup Yorum yıllardır yasaklı şarkılarıyla hedefte. Mabel Matiz’in “Perperişan” şarkısı “aile yapısına zarar verdiği” gerekçesiyle platformlardan kaldırıldı, İçişleri Bakanlığı sanatçı ve şarkı hakkında direkt suç duyurusunda bulundu.İran rejiminin baskıları nedeniyle ABD’de yaşayan Mohsen Namjo’nun Türkiye’deki turnesi yine dinci grupların baskısı ile ikinci kere iptal ettirildi. Yalnızca müzik  hedefte değil, LeMan dergisi savaş karşıtı bir karikatür nedeniyle basıldı, dört çizer hâlâ cezaevinde, ben bu yazıyı hazırlarken “Soğuk Savaş” isimli YouTube programında yapılan bir şaka nedeniyle Boğaç Soydemir ve Enes Akgündüz tutuklandı. Kültürel alanın farklı dallarına yönelen bu saldırılar, iktidarın toplumsal muhalefeti ve çeşitliliği boğma arzusunun parçası. Akılalmaz gibi gelen bu baskı dalgası 19 Mart’tan bu yana iyice hız kazanan bir rejim değişikliğini kültürel alandaki yansımaları. Bu alanda muhalefet düşmanlığı olduğu kadar dinsel baskı, derin bir kadın düşmanlığı ve dinsel gündemler etrafında halkta “ben gidersem bu din düşmanları ve ahlaksızlar gelecek” algısı yaratmaya çalışan bir kampanya var. 

Muğlak Gerekçeler, Ortak Hedef

Bütün bu yasakların gerekçeleri birbirine benziyor: “ahlaka aykırılık”, “müstehcenlik”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “dini değerleri aşağılama” ve “aile kurumuna zarar verme”. Kavramlar öylesine muğlak ki, iktidar ve ona yakın medya istediği her sanatçıya kolaylıkla yöneltebiliyor. RTÜK, “milli ve manevi değerlere aykırılık” gerekçesiyle dijital platformlara ceza yağdırırken aynı ekranlarda şiddeti, kadın düşmanlığını ve mafya övgüsünü serbest bırakıyor. Mesele kafalarına göre tanımladıkları ve dayattıkları ahlak da değil üstelik; mesele farklı yaşam biçimlerine, muhalif seslere,  durduramadıkları özgürlük fikrinin cüretine ve  görünürlüğe olan tahammülsüzlük.

Medya eliyle linç ve hedef gösterme yoluyla aleni ve adım adım birilerinin isteklerini yerine getiren “savcılık” aşaması devreye giriyor: oldu bitti.

Gülşen’in sahnedeki kıyafetlerinden imam hatip sözlerine, Manifest’in konser görüntülerinden Kızılcık Şerbeti dizisinin senaristine kadar pek çok olayda linç dalgası önce gazete manşetlerinden başladı. “Din düşmanı müzik grubu”, “fuhuşu meşrulaştıran senarist”, “teşhirci hayasızlar” gibi başlıklarla kamuoyu oluşturuldu, sosyal medya trolleri aracılığıyla ufacık meseleler başat gündemlermişçesine servis edildi; ardından yasaklar, gözaltılar ve tutuklamalar geldi.

 İktidarda olmalarına rağmen bir azınlık olmaktan ileri gidemeyen dinciler, tarikatlar, İslamcılar AKP’nin zora girmesi ve gençliğin isyan etmesi ile zaten hiçbir zaman kuramadıkları kültürel hegemonyayı için yargı ve güç üzerinden meydan okuma modunu açtı. AKP’nin iktidarda kalması; bu çıkar çevrelerinin, bu insanlık düşmanı menfaatçi grupların tek varlık koşulu haline geldi. On yıllardır biriktirdikleri kazanımlarının ellerinden gitmemesi için güç gösterisi yapıyorlar. Yargı, Diyanet işleri, İçişleri Bakanlığı, MEB… Hepsi emirlerinde.

Aile Yüzyılı adı altında artan kadın ve LGBTİ düşmanlığı nedeniyle yıllardır Onur Yürüyüşleri, LGBTİ+ konulu filmler, etkinlikler, söyleşiler bile yasaklanırken bu alanlar sanatçıların ve sanatın sadece varlık göstermesi bile onlar için tahammül edilemez bir suç! Kadınların özgür olduğu bir dünyayı kabuslarında görüyorlar. O halde bas gözaltını, bas tutuklamayı!Toplumdaki tek destekçiniz bu tarz yapılar ve Bahçeli ile sınırlı kalmışken de haliyle icraatlarınız hadis şakası yapan yayıncıyı tutuklamak, LGBTİ’lere hayatı zindan etmek veya mini etek giyen kadınlara yurtdışı yasağı getirmek oluyor. Dünyada otoriter rejimlerin (bkz: Bolsonaro, Trump) ortak kültürel baskı kodları Türkiye’de de tam gaz sürüyor. 

Eleştiriyi Berraklaştıralım

Mesele Manifest’i veya bahsettiğimiz diğer isimleri bireysel ve sanatsal olarak doğru bulmanın ötesinde. Beğenip beğenmemek meselesi konumuzun çok dışında. Bugün gönül isterdi ki K-Pop projelerinin ülkemizdeki yansıması olan bu grubu neoliberal dönemde kadın bedeninin hiper metalaştırılması, tüketim toplumu, yabancılaşma, meta fetişizmi gibi kavramlar ve denklemler üzerinden tartışalım. Ancak konu bu değil. Konu, rejimin top yekun saldırısı. İsyanın sınırlarında dolanan ve enerjisi zaman zaman açığa çıkan milyonların tepesine çökmek üzere olan rejimin, kültürel alanı hem bir araç hem de hedef olarak kullanması. Her sabah bir gazetecinin, bir sabah sosyal medyada isyan eden bir vatandaşın, bugün bir rock grubunun, yarın bir halk müziği sanatçısının, ertesi gün bir pop şarkıcısının yasaklanması aynı politik amaca hizmet ediyor: toplumu susturmak. Duvardaki tek delik içeriye ışık sızdırır. Tüm gedikler kapatılmalı, ülke sesi çıkan herkesin kesin olarak susturulacağı ibreti ile eğtilmeli.  Daha birkaç ay önce tomalara, biber gazına korkusuzca göğüs germiş gençliğin gözünü yeniden korkutmalı; ancak o eşik çoktan aşıldı. Yasaklar korkudan çok öfke biriktiriyor. Artık her konu özgürlük ve gelecek mücadelesinin bir konusu.

İlginizi Çekebilir

Bize Ulaşın

+90 552 313 84 72

[email protected]

Eşitlik | Kadınlar için Eşitlik, Eşitlik için Sosyalizm!